İnsan yaşadığı sürece bazı gerçekleri göremiyor. Bazen gözardı ettiği gerçekler, onun ölümüne neden oluyor.
Ben Mahatma Gandhi. Ölüyüm. Hiç olmadığım kadar pasifim.
Silah kullanmadan direnmeyi, şiddete başvurmadan bağımsız olmayı başardım. Sevgi ve barışı öğütleyerek Hindistan’ı özgürleştirdim. Bunların hepsini oturduğum yerden yaptım. Ben bir pasifistim. En azından yaşarken öyleydim.
Gençliğimi avukat olarak geçirdiğim için cehenneme gönderildim. Zebaniler beni şamar oğlanı olarak kullanırken Kutsal İnek’e dua ediyordum. Yardım etmek için geldi, rosto olarak cehennem halkının midesine indi. Bu durumu da pasif direnişle engellemeye çalıştım ama anladım ki, bağımsızlık demek, özgürlük demek değilmiş. Pasif kalarak kimseye ihtiyacın yokmuş gibi davranabilirmişsin. Ancak ihtiyaç duyduğun kişilerin zarar görmesini bu şekilde engelleyemezmişsin. Aç kalmamak için yaptığın açlık grevi, midesini doldurabilen kişileri değiştirmezmiş.
"Göze göz tüm dünyayı kör eder" dedim. Çok akıllı ve doğru bir laf ettim. Bu sayede dünyanın en ünlü, en sevilen körü olmayı başardım. Daha sonra Ray Charles diye bir zibidi benim yerimi aldı ama hala bana daha çok saygı duyuluyor. O güzelim lafa rağmen İngilizlerin hala bu kadar açıkgöz olmasını doğru bulmuyorum. Ama bu da pasifizmin gerçeklerinden biri. Oturarak başarıya ulaşan tek hayvan tavuktur kuralı. Ben oturdum. Bir yerde başarılı da oldum. Bu arada atı alan Üsküdar’ı geçti.
Okuduklarınızdan benim "vur ensesine, al lokmasını" bir adam olduğumu çıkarmayın. Zaten bunu düşünürken zorlandığınızı varsayıyorum. "Al lokmasını" demek düşünce bazında bile zor, ince ve kalın vurgular çok karışıyor. Dilinizin yetenekleri bu kadar. Direnmeyin. Ne kadar kasarsanız kasın, şu lafı doğru ve akıcı okumayı başaramayacaksınız. Rahat olun biraz, stres yapmayın. Siniriniz çok bozuluyorsa boykot edin gitsin. Lokmadan daha önemli şeyler var hayatta. Yıllarımı açlık greviyle, 30 kilonun üzerine çıkmadan geçirdim. Benden iyi mi bileceksiniz?
Gördünüz işte, yine lokmayı kaybettim. Ama dile karşı bağımsızlığımı ilan ettim. İçim rahat değil yine de. Bir şeyler çok ters. İnsanlara sabretmelerini söyledim zamanında. Sabretmenin ve umudun ne büyük erdemler olduğunu anlattım. Onlara anlatmadığım şey, gelişmek için harekete geçmenin gerekliliği oldu. Oturduğum yerden memleketi kurtarmamı örnek aldılar. Oysa düşünmek ve oturmak benim en iyi yaptığım şeylerdi. Etkilemek, ikna etmek, öğütlemek benim işimdi. Ardımda, hindi misali oturup düşünen, öfkeli bir halk bıraktım.
Kendilerine atılan tokatlara tokatla karşılık vermemelerini öğütledim onlara. Öfkeleri biriktikçe birikti. İngiliz mallarını yakarken oluşturduğumuz devasa ateş bile bu öfkeyi söndüremedi. İntikam almak isteyen bir halka anlayış verdim. Bilgeliğimi insan doğasının üstünde tuttum. Kimsenin almayacağı bir örneği sundum. İnsanları varolmayan bir iyiliğe inandırdım. Vadettiğim hayali yaşayamadığı için gerçekten öfkelenmiş biri tarafından öldürüldüm. Efsane oldum. Her efsane gibi, acımasız gerçeğin üstünde tutuldum. Savaşı oturarak bitiremedim ve vadettiğim mutluluğu kimseye veremedim.
Şimdi bana vurabildiğiniz kadar sert vurun. Bu cezayı hakettim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder