21 Şubat 2009 Cumartesi

Fear is the path to the dark side

Adam emekleyerek mağaranın çıkışına yaklaştı ve ürkek hareketlerle başını dışarı çıkardı. İki gündür bu mağaradaydı ve korkusundan dışarı çıkamamıştı. İlk gün karanlık korkusunu yenmek için uğraştı, ikinci gün kulaklarını karanlıktan gelen seslere kapatmaya çalıştı. Midesinden yükselen gurultular, mağarada giderek büyüyen sesleri tahammül edilmez boyuta getirdiğinde daha fazla bekleyemedi. Ne olacaksa şimdi olacaktı.

Titremesinin nedeni sinir bozukluğu muydu, yoksa açlık mı, belki de hiçbir zaman öğrenemeyecekti. Nedenin soğuk olmadığından emindi. Hayatı boyunca bu kadar sıcak bir yerde bulunmamıştı.

Dışarı çıkınca sırtını mağara duvarına yasladı ve minik yengeç adımlarıyla yüzey boyunca ilerledi. Duvarın bitimine geldiğinde dişlerinin takırtısını bastırmaya çalışarak boynunu uzattı.

"Böh!"

Attığı çığlık cehennemin dört bir yanında yankılandı. Zebaniler şimdiye kadar pek çok çığlık duymuşlardı. Ama şimdiye kadar kimse bu kadar basit bir nedenle, bu kadar yüksek desibele çıkmamıştı.

Alfred Hitchcock oracıkta korkudan bayıldı.


"Edgar... Buraya geldiğinden beri çok durgunsun. Neden benimle konuşmuyorsun?"
"Bunu anlayamayacak kadar küçüksün. Beni tanıyamayacak kadar küçüktün. Bana eskisi gibi olmamı söyleme... Bir daha asla."
"Ah Edgar! Eskisi gibisin işte! Yaşarken olduğun kadar depresif ve şairane!"
"Bu kadar şiirsel konuşmak bize yakışmıyor Victoria! Cehennemde olduğumuzu anlayamadın mı hala? Acı çekiyorum, bırak beni burada! Ve benim için üzülme... Bir daha asla!"
"Gaaak!"
"Bu lanetli kuş da nereden çıktı? Yoksa bir kez daha mı alacaksın elimden Victoria'yı? Sana vermediğim ne kaldı, söyle bana! Sanatımdan başka... Sanatımdan başka..."
"Hayır Edgar, kuzgun zebanilerin bizi ilerideki mağaraya çağırdığını söylüyor. Hemen kalk. Onları bekletirsek daha sert cezalandırılacağımızı biliyorsun. Çabuk çabuk!"
"Sen bunu nereden biliyorsun Victoria? Kuşlarla konuşmayı ne zaman öğrendin?"
"Oh, sevgilim... Burada bana nasıl işkence ettiklerini sanıyorsun? Senin dünyada neler çektiğini izlettiler bana sürekli. Orada duruyordun, alkolün pençesinde... Adeta bir kuzgun gibi! Sana daha yakın olmak için bu dili öğrenmek zorundaydım, anlıyor musun beni?"
"Tamam Victoria, kes artık lirik lirik zırvalamayı. Zebanilerin yanına gidelim, gerektiği gibi çekeriz cezamızı."


"Deli Arap takkesi, le le le le canım! Cehennemde bir kedi, iblissin güzelsin!"

Kendini Abdul Alhazred, cehennemi de kayıp kıta Hoplantis diye adlandıran adam yine deli deli dolaşmaktaydı. Dünyayı izlerken duyduğu ve uydurduğu sözlerle süslediği şarkıyı bağıra çağıra söylemesi, cehennem ahalisini genel olarak rahatsız etmekteydi. Bununla eğlenenler de yok değildi elbette. Özellikle yavru zebaniler Cthulhu hikayelerini tekrar tekrar dinlemekten büyük zevk alıyorlardı. Succubuslar da durumdan oldukça memnundu. İyi birer anne olamayacakları başından beri biliniyordu. Etrafta çocukları oyalayan birinin olması hepsinin işine geliyordu. Bir de şu detone sesi olmasaydı... Yine de eğlenceli ve işe yarar bir deliydi Lovecraft.

"Howard! Şu iğrenç sesini kes ve benimle gel!"
"Sonsuza kadar uyuyan dümbelek değildir ki ölü olsun bir de. Hem yeteri kadar tuhaf pozisyonlarda beklersen samanı da öldürebilirsin, ölümün kendisini de! Çok mantıklı değil mi? Bu versiyonu yeni buldum."
"Howard, gerçekten sesine katlanmakta zorlanıyorum. Lütfen susup beni izle. Sana dilini tekrar yedirmek istemiyorum. Anlarsın ya, bir yerden sonra delinin tekine işkence etmek sıkıcı oluyor."
"Nereye gidiyoruz? Ahtapot kafa mı çağırdı yoksa? Bir gün onu göreceğimi biliyordum, çağrısını hep kafamda duyuyordum zaten. Oh bebeğim! O kadar heyecanlandım ki şimdi delireceğim!"

Kendisine "bebeğim" diye hitap edilmesinden doğal olarak hoşlanmayan, aynı zamanda Lovecraft'ın zırvalarından ziyadesiyle sıkılmış olan zebani sivri tırnağını adamın ağzına soktu. Bir dilin kopmadan önce ne kadar uzayabileceğini gören eski bir porno yıldızının ağzı şaşkınlıkla açıldı. Oradan geçmekte olan başka bir zebani bu fırsatı değerlendirmekte gecikmedi. Yaşamı süresince de ağzı pek boş kalmayan porno yıldızı cennete inancını tamamen kaybetti. Hatta ölmüş olduğundan bile şüphelenmeye başladı. Deli bir adamın bitmek bilmeyen konuşmaları sayesinde cehenneme bir skeptik filozof daha eklenmişti. Ama bu elbette başka bir hikayenin konusuydu.


"Tekrar deneyin lanet herifler!"

Canlıları korkutmak elbete kolaydı. Halihazırda gölgelerinden bile korkuyor olmalarını saymazsak, kaybedecek çok şeyleri vardı. Eve erken dönmeleri için karanlıkla, iyi olmak için cehennemle korkutulan bir ırktı insanlık. Özgür irade diye bir şey verilmişti onlara ama ne yazık ki bu muhteşem özellik korkularını artırmaktan başka bir işe yaramamıştı. Bu yüzden Hitchcock, Poe ve Lovecraft yaşayanlar arasında çok rağbet görmüştü. Ne var ki cehennemde işler böyle yürümüyordu. Burada herkes en büyük korkusuyla zaten yüzleşmişti.

Cehennemde Poe'nun hikayelerini fıkra olarak anlatıyorlardı. Adamın bu kadar depresif olmasına, Victoria'nın dizinin dibinden ayrılmamasına şaşmamak gerekirdi. Lovecraft zaten delirmişti ve cehennem soytarısı olarak kullanılıyordu. Hitchcock'un durumu ise tek kelimeyle içler acısıydı. Yaşarken korkunun ustası olarak bilinen adam, burada yolunacak tavuktan farksızdı.

Ne yazık ki koskoca İblis bu zavallılardan medet umacak duruma gelmişti. Allah'ın belası hıçkırıktan kurtulması için birilerinin onu gerçekten korkutması gerekiyordu.

Saatlerce uğraştılar. Her başarısızlıklarında korkunç cezalara çarptırıldılar. Yaşarken olamadıkları kadar yaratıcı, kendi en büyük korkularını ifşa edecek kadar çaresizdiler. Hiçbiri işe yaramadı. İblis'in hıçkırığını geçirecek kadar korkunç bir şey hiçbirinin aklına gelmedi.

Sonunda İblis de vazgeçti. Dünyada herkesin saygıyla andığı üç lanetli ruhu en büyük cezaya çarptırdı. Cehennemde geçirecekleri süre boyunca en korkaklar tarafından bile aşağılanacak, kurdukları her cümle bir komedi filminde replik olarak kullanılacaktı.

İblis herkesi gönderdikten sonra bıkkınlıkla masasına geçti. Derin bir iç çekmeye çalıştı ama hıçkırığı buna izin vermedi. Başını masaya koydu, kim bilir kaçıncı kez nefesini tuttu ve bekledi. Nefes almaya ihtiyaç duymadığı için bunu yıllarca sürdürebilirdi ki...

"Gaaak!"

İblis korkuyla yerinde sıçradı. Hıçkırığı geçmişti.

1 yorum:

Aslı Soylu dedi ki...

alfred hitchcock oracıkta düşüp bayıldı :) hahaha, görülesi bir sahne kesinlikle.