3 Ağustos 2009 Pazartesi

Hell(o) Queen!

Bu sefer başka, bambaşka.
Kraliçeler birbirine girdi.
Cehennem Kraliçesi olmak için.


Yine bir cehennem günü, yine cehennem gibi bir gündü elbette. İblis odasında öfkesinden köpürüyor, bir aşağı bir yukarı volta attıkça ucu bucağı görünmez kapkaranlık tavanını –her nasıl oluyorsa- zangır zangır sallıyordu. Karşısındaki zebani korkudan büzüşmüş, küçülmüş, ufacık bir nokta haline gelmişti neredeyse. Tir tir titriyordu. Zebaniler aralarında çöp batırmış (Evet, batırmış. Bu tarz seçmeler için çöp çekmece değil, çöp batırmaca oynanırdı cehennemde.) o günkü isyanı İblis’e bildirecek cenabetin hangisi olacağına bu şekilde karar vermişlerdi. Sakınan göze mi yoksa başka bir yere mi çöp batar diye tartışırlarken, piyango şimdi İblis’in odasında titreyip durmakta olan zebaniye vurmuştu. Daha önceleri cenabet seçmek için kutup ayılarından faydalanıyorlardı. Ne de olsa, cehennemden ala çöl bulmak olanaksızdı. Ancak bu, başka bir hikayenin konusudur.

Cehennemde başgösteren isyan aslında daha önceleri ufak ufak filizlenmeye başlamıştı ama İblis dahil hiçkimse müdahale etmeye cesaret edememişti. Tarihin kadim kraliçelerine cehennem dar gelmiş, iktidar hırsı burada da gözlerini döndürmüştü. Görünen oydu ki, kraliçe olabilmek için ellerinden geleni artlarına koymayacaklardı.

İblis, durumun vehametinin farkındaydı, ama öfkesini kontrol edemiyordu. Biryandan da olayın nasıl olup da bu kadar büyüdüğünü merak ediyordu...


- Kocaları yok mu bunların?

- Biri hariç hepsinin var ama, kocaları onlardan korkuyor. Hatta Napolyon bu işe kesinlikle karışmayacağını, karısının içinde bulunduğu bir kavgadan sizin asla sağ çıkamayacağınızı söyledi. Bir de güldü utanmadan. Şimdi ne yapacak İblis, çok merak ediyorum, şapa oturduğunun resmidir, dedi. Ona göre, eğer biri size pabucunuzu ters giydirecekse bu kesinlikle Josephine olurmuş.

- Yok canım?

- Evet kulaklarımla duydum, aynen böyle söyledi. Süleyman ve Sezar da kendilerini odalarına kapatmış. Hürrem ile Kleopatra son zamanlarda pek sıkı fıkı olmuşlar. Hürrem, Josephine ile Elizabeth’in adamlarını boğdurtuyor, Kleopatra da mumyalatıyormuş. Bakmışlar böyle olacak gibi değil, 4 kraliçe bir araya gelmişler. Katerina, Victoria, Mary ve Antoinette’ e karşı birleşme kararı almışlar.

- Deme yahu, çok heyecanlı. Ee sonra?

- E öbürleri de boş durmamış tabi. Mari Antoinette dev bir pasta yaptırıyormuş. Diğer dördüne nazik bir mesaj eşliğinde yollayacakmış. Güya barışalım diyecek yani. Kraliçeler pastayı yiyip şişmanlayınca moralleri bozulacakmış. O zaman istediği gibi psikolojik baskı kurabilirmiş üstlerinde. Katerina da Hürrem, Josephine, Kleopatra ve Elizabeth’in adamlarını taciz ediyormuş. Pek çoğunu baştan çıkarmayı da başarmış üstelik.

- Ooof of.. Biliyor musun zebani. Ben buraya ilk geldiğimde cehennem bomboştu. Tanrı beni cezalandırdığını söyleyip buraya yollayınca bundan güzel ceza mı olur diye sevinmiştim. Her zaman nefret ettiğim insanlardan uzak tek başıma sakin bir hayat sürecektim. Bana verdiği cezanın inceliğini çok sonra anladım. İnsanlarla uğraşamıyorum. Üstelik sonsuza kadar gelmeye devam edecekler. İlk defa ne yapacağımı bilemiyorum. Gerçekten de ne ister kadınlar? Nasıl başa çıkabilirim onlarla?

- Efendimiz ben de bilmiyorum ama önünü alamazsak, sizin tahtınıza da göz dikmeleri an meselesi.

- Düşünüyorum. Bu işi belki ben halledemem ama..

- Ama?

- Halledebileceğini düşündüğüm biri var.

- Kim efendimiz?

- Hmm.. Ben neden bunu daha önce düşünemedim ki? Tabii ya !

- Nedir o efendimiz? Yine ne şeytanlık geldi aklınıza?

- Şu ilanı cehennemin en görünen yerlerine asın.

- Başüstüne. Bakabilir miyim? Ama? Hahahahahaha! Kudretli efendimiz. Harikasınız! Tam bir şeytansınız!

- Saçmaladığının farkında mısın zebani?




Ertesi gün cehennemin dört bir yanına asılan ilanlarda, kraliçeliğe adaylığını koymak isteyenler için bir adres gösterilmişti: Matild Manukyan. Kraliçeler gerçekten de paniklediler. Önce bu hiç tanımadıkları kadın hakkında kendi nüfuzlarını kullanarak bir araştırma yaptılar. Elde edebildikleri tek bilgi kadının rekortmen bir patroniçe olduğuydu. Bu küçük bilgi bile kraliçelerin sırtından aşağı tedirgin bir ürpermenin yayılmasına yetiyordu. Mülakat günü kraliçeler en güzel kostümleriyle olağanüstü meziyetlerini sergilemek için Manukyan’ın karşısında hazırdı. Hepsi de kendinin seçileceğinden emindi, mağrur tavırlarından taviz vermiyorlardı. Matild Manukyan, yan yana dizilmiş kuzu kuzu bekleyen kraliçelerin önünde bir aşağı bir yukarı voltalar atıyor, her birini tek tek dikkatle inceliyordu.

Gergin sessizliği Elizabeth bozdu, üzerindekiyle baskıyla daha fazla başedemeyeceğini anlayıp bağırdı:

- Ben bakireyim!

Matild Manukyan hızla Elizabeth’e döndü, gözleri parlıyordu. Elizabeth de dahil diğer tüm kraliçeler bu ani değişiklik karşısında ürperdiklerini gizleyemediler. Manukyan konuştuğunda, kraliçeler gerçekte neyle karşı karşıya olduklarını kesinlikle bilmiyorlardı.

- En yüksek fiyatı alan, kraliçe olur!

Evet, hiç ama hiç bir şey anlamamışlardı. Manukyan’ın tek düşündüğü ise, düzenlenecek bir açık artırmayla kraliçeleri satıp yepyeni bir rekora imza atmaktı. Kraliçelere ertesi gün için hazırlanmalarını söyledi ve yanlarından ayrıldı...


To be continued: Kraliçe Pazarı!
Çok yakında!

2 yorum:

İnci Vardar dedi ki...

devam devam! :D

Morad dedi ki...

hikaye süper devam ediyor ama lütfen artık çok yakın zaman gelmiş olsun da devamını okuyalım :)