29 Ağustos 2009 Cumartesi

27

- Büyük planlar yapmalıyız. Anlıyor musunuz beni? Dünya kadar büyük bir plan olmalı ve dünyayı değiştirmeli.
- Jim... Yine ne içtiğini öğrenebilir miyim?
- Bak, beni dinlemiyorsun! Jimi, gel çabuk, söyleyeceğim çok önemli şeyler var!
- Selam Janis. Yine nesi var bunun?
- Canı sıkılmış. Bir zamanlar dünyayı değiştirdik, şimdi de cehennemi değiştirebiliriz diyor. Sıcak başına vurdu galiba.
- Hmm, evet. Bu kez aklında ne var Jim? Yine büyük sürüngeni aramaya başlamayacağız di mi? En son yılanın gözünün içine bakacağım diye tutturduğunda neler olduğunu hatırla.
- Hayır hayır! O bir hataydı! Bu kez çok farklı olacak, güvenin bana. Yılanlar, mavi otobüsler ve kızılderililer yok. Sadece elimizdekileri kullanacağız. Ateş, kan, gözyaşı ve müzik. Başka hiçbir şeye ihtiyacımız yok. Ama keşke biraz da viski olsaydı.
- Evet, Jack Daniel’s... O olmayınca J'ler Kulübünün eksik kaldığını düşünmüyor musunuz siz de?
- Bakın, tamam, buldum. Daha doğrusu bulmadım, birlikte bulacağız.
- Neyi bulacağız?
- Neyi değil, kimi. Hazırlanın, Jack Daniel'ı aramaya çıkıyoruz.
- Onu bulduğumuzda ne yapmayı düşünüyorsun? Burada viski ürettiremezsin ki, malzeme yok.
- Düz mantık Jimi, düz mantık! Ateş suyunu üretmek için elimizde istediğimizden de fazla ateş var. Yeterli teşvikle Jack viski üretmenin bir yolunu bulacaktır.
- Peki sonra?
- Sonra? Sonra cehennem için yeni bir dönem başlayacak...

Janis Joplin'in savunmasından:
O gülümsemeyi gördüğümde anlamalıydım. Aklından büyük bir şey geçtiğini fark etmiştim ama başımızı bu kadar belaya sokacağını inanın bilmiyordum. Siz de biliyorsunuz, adam deli! Yaşarken de öyleydi, sürekli saçmalardı ve herkes her şeye hazırlıklı olmaları gerektiğini bilirdi. Jim bela demekti. Ama herkesin heyecana ihtiyacı vardı ve Jim heyecanı umutla birlikte sunardı. Ona hayır diyebilen kimseyle karşılaşmadım.

Her neyse... Toplayacak çok fazla eşyamız yoktu ve Pam'i de alıp yola çıktık. Öncelikle, Jack'i nerede bulacağımız konusunda hiçbir fikrimiz yoktu. Jim burnunun dikine ilerliyordu. Mutlaka Jack'i tanıyan birileriyle karşılaşacağımızı ve bir şekilde yolu bulacağımızı söylemişti. Sonra Kurt ve Jeff'le karşılaştık.

Kurt Cobain'in savunmasından:
Çok mutsuzdum. Beni oyalayacak bir şeylere ihtiyacım vardı. Artık Jeff'ten de sıkılmaya başlamıştım. Tamam, onunla takılmak güzeldi ama birlikte söylediğimiz tüm şarkılar tükenmişti. İkimiz de müzik ve eski zamanlar hakkında konuşmaktan bıkmıştık. Bu lanet yerde yapacak hiçbir şey yoktu. İkimiz de intihar ettiğimiz için pişmandık ve eve dönmek istiyorduk. Ölüm de hayat kadar sıkıcı olmaya başlamıştı ama ikimiz de tekrar intihar etmeye cesaret edemiyorduk. Tüm düşüncelerim depresyonun uçsuz bucaksız boşluğuyla doluydu. Zamanımı sürekli uyuyarak geçirmeye karar verdiğim sırada Jeff "Hallelujah" dedi.

- Bu şarkıyı tekrar söylemek istemiyorum Jeff. Zaten bulunduğumuz yere hiç uymuyor. Bırak biraz uyuyayım, şöyle 5000 yıl falan.
- Kurt, J'ler Kulübü diye bir şey duymuş muydun? Ya da Daima 27?
- Yoo... Nedir o?
- Şu anda bize yaklaşıyorlar.

Jimi Hendrix, Janis Joplin, Jim Morrison ve sevgilisi... Benim kadar mutsuz bir adamsanız her yeni yüz umudu ve sıkıntıyı beraberinde getirir. Bir şeyler olacağı için sevinirsiniz ama bir yandan Prometheus'un kartalı aklınızı kurcalamaya başlar. (Bunu sadece şiirsel görünmesi için söylemiyorum. Kartal, Prometheus'un ciğeriyle uğraşmadığı zamanlarda cehennem ahalisi arasında dolaşır ve aklında huzursuz düşünceler bulunan herkesin beynini didikler. Huzursuzluğu sürekli kılmak için dopamin ve serotonin akışı sağlayan bağlantıları koparır ve onlar tekrar oluşana kadar depresyondan çıkamazsınız.) Dolayısıyla, yaklaşan insanları görünce sevinmiştim ama yakında onların da özelliklerini kaybedeceklerini ve sıkıcı olmaya başlayacaklarını düşünüyordum. Keşke biraz daha düşünseymişim ve onlara katılmasaymışım.

Jeff Buckley'nin savunmasından:
Sevdiğim insanlarla birlikteydim ve viskiye doğru gidiyorduk. Cehennemi cennete çeviren bir şeydi bu, anlıyor musunuz? Sürekli yeni insanlarla karşılaşıyorduk ve şarkı söyleyerek yola devam ediyorduk. Bazıları müzik için katılıyordu bize, bazıları viskinin kokusunu şimdiden almaya başlamıştı. Ölüm hiçbir acının sonu değil ama o sırada, ayaklarım her adımda daha çok yanarken, yıllar sonra ilk kez yaşadığımı hissettim. Jack Daniel'ı bulduğumuzda çok kalabalık bir grup olmuştuk. Müzik ve viski uğruna kurulmuş bir cehennem ordusu gibiydik. Sonra olanlar kaçınılmazdı, sonuçta liderimiz Kertenkele Kral'dı ve her şeyi yapmaya hazırdı. Bu kadar büyük bir şey beklemiyorduk elbette ama dedim ya, kaçınılmazdı. Ve ben olan hiçbir şeyden pişman değilim.

Jack Daniel'ın savunmasından:
İnanılmaz bir kalabalıktı. Adının Jim Morrison olduğunu sonradan öğrendiğim adam bana dünyanın en büyük simyacısı olduğumu ve ateşi ateş suyuna çevirebileceğimi söyledi. Sonra olanlar çok garipti. Neredeyse hiçbir şey yapmam gerekmedi. İnsanların isteği o kadar güçlüydü ki, önlerinde küçük bir ateş yakmam ve "başlayalım" demem yetmişti. Jim anlamadığım bir dilde mırıldanmaya başladı. Mistik bir dua eder gibiydi. Sonra yanındaki kadın ona katıldı. Daha yüksek sesle aynı cümleleri tekrarladılar, dans etmeye başladılar. Müzik ve dans dinamit fitili gibiydi, bir anda tüm kalabalığa yayıldı. Yeni ateşler yakıldı. Herkes çılgınlar gibi ateşlerin etrafında dans ediyordu. Sonra ateşler sıvılaştı ve viskimin muhteşem kokusu etrafa yayıldı. Nasıl olduğunu anlamadım ama hayattayken bunu yapabilmeyi isterdim. Viski üretmek için çok uğraşmıştım ama bu kadar masrafa ve çabaya gerek yokmuş. Jack Daniel's irade gücüyle de üretilebiliyormuş.

Jimi Hendrix'in savunmasından:
Sonunda viskiye ulaşmıştık. Hepimiz sarhoş ve mutluyduk. Herkes şarkı söyleyip dans ediyordu, sevişiyordu, sevgi ve nefret elektrik akımı gibi aramızda dolaşıyordu. Woodstock’tan bile iyiydi. Ama Jim'in başka planları vardı. Sarhoşken nasıl olur bilirsiniz. O hiçbir zaman "normal" denilecek bir adam değildi ama içtiği zaman daha da vahşileşirdi. Aklından sürekli yeni fikirler geçer ve bunların hepsini çok mantıklı bulurdu. Yine aynı şeyi yapmaya başlamıştı, manik düşüncesini inatla kabul ettirmeye çalışıyordu. Çocuk gibi tepiniyor, onu engellemeye çalışanları viskiyle susturuyordu. Sonunda hepimiz o kadar sarhoş olmuştuk ki Jim'in enerjisine karşı koyamadık. Cehennemin en büyük ateşini yakmak için İblis'in kulesine doğru ilerlemeye başladık.

Janis Joplin'in savunmasından:
Normalde cehennemde olup bitenlerle ilgilenmezler ama Jeff'in meleksi sesi meleklerin bile dikkatini çekmişti. Cennetten bizi izlediklerini görebiliyorduk. İblis'in kulesine doğru yol aldığımızı fark ettiklerinde cennette oldukları için üzüldüklerinden eminim. Birkaç dakika sonra ateş soluyan siyah atıyla Ölüm geldi ve karşımıza dikildi.

- Ne yapmaya çalışıyorsunuz siz?

Jim'in yüzünde yine aynı alaycı gülümseme belirdi. Parlayan gözleriyle İblis'in kulesini gösterdi.

- Yeni bir dekorasyon. Eşim ve ben evimizde biraz değişiklik yapmanın iyi olacağını düşündük.

Pam'i belinden kavrayıp kendine yaklaştırdı. Kalçasına dokundu. Ve Ölüm gülümsedi.

- Efendim, isyan çıktı!
- Eee? Bastırın işte, hep yaptığınız şey?
- Efendim anlamıyorsunuz, burayı yakıyorlar!
- Nereyi yakıyorlar?
- Kulenizi! Hayatınız tehlikede!
- Saçmalama! Birincisi, benim hayatım hiçbir zaman tehlikede olmaz. İkincisi, Neron bile benim kulemi yakmaya çalışacak kadar çılgın değil.
- Neron değil efendim, Jim Morrison cehennemin büyük bölümünü örgütlemiş. Şu anda aşağıda milyonlarca sarhoş insan var ve devasa bir festival ateşi yakıyorlar! Belki Neron o kadar çılgın olamaz ama bu insanlar zıvanadan çıkmış!
- Bir dakika... Sarhoş mu dedin?
- Evet efendim, yasa dışı viski yapmışlar.
- Offf... Yasa dışı falan... Nereden öğreniyorsun bu lafları? Yine avukatlarla mı takılmaya başladın sen? Jim Morrison'ı getir bana. Diğer sorumluların da ifadelerini al, onlarla sonra ilgileneceğim.

Jim ve Pam İblis'in yanına çıktıklarında neyle karşılaşacaklarını bilmiyorlardı ama viskinin de etkisiyle oldukça rahat ve neşeliydiler. İblis Pam'in de gelmiş olmasına biraz şaşırdı ama bozuntuya vermedi. Ne de olsa her akıl hastası erkeğin arkasında en az kendisi kadar psikotik bir kadının olması doğaldı.

- Bunu siz mi planladınız?
- Evet. Beğendiniz mi?
- Doğrusunu söylemek gerekirse evet. Cesaretiniz bana gençliğimi anımsattı. Yanılmıyorsam viskiyi de siz ürettiniz.
- Jack Daniel'ın yardımıyla, evet.
- Çok güzel. Size reddedemeyeceğiniz bir teklifim var.

Konuşma fazla uzun sürmedi. İblis, elinde küçük bir bavulla kulesinden çıktı ve zebanilere kalan eşyaları toplamalarını söyledi. Kuleyi viski üretimi için Jim ve Pam'e tahsis etmiş, başka bir kuleye taşınmaya karar vermişti. Her aktivist gibi onlar da sonunda sistemin çarklarına dönüşmüşlerdi. Tüm suç ortakları üretime katkıda bulunacak, ancak ürettikleri viskiden bir damla bile içemeyeceklerdi. İblis viskinin bir bölümünü kendine saklayacak, kalanını da her gün cennetin kapılarına dökecekti. Cennettekilerin bu nimet karşısında ne kadar dayanabilecekleri ise başka bir maceranın konusuydu.

Hiç yorum yok: