9 Mayıs 2009 Cumartesi

beat me to the end of love

- lütfen sırayı bozmayalım! cennette ve cehennemde herkese yetecek kadar yer var, acele etmeyin! beyaz giysililer sağa, siyah giysililer sola lütfen! sırayı bozmayalım!

"huylu huyundan vazgeçmiyor" diye düşündü görevli melek. dünyada olduğu gibi burada da sürekli bir itiş kakış yaşanmaktaydı. nedense herkes öne geçmeye çalışıyordu bir şekilde. cennete gönderilenler biraz daha sakindi. muhtemelen hayatlarını ot gibi geçirdikleri için öldüklerinde de üstlerindeki rehaveti atamamışlardı. cehenneme gönderilenler ise çıldırmış gibiydi. sürekli şikayet ediyor, sanki ilerleyecek yer varmış gibi adım atmaya çalışıyor ve durdukları yerde kavga çıkarıyorlardı. gidecekleri yer de matah bir şey olsa... cehenneme gidiyorsunuz yahu! bu ne heves?

melek sıkıntıyla küfür etmek istedi. ancak melek olduğu için yapamadı. neredeyse "bize yasaklanan şeyler çok saçma olabiliyor" diye düşünüp cehennemlikler listesine katılacaktı ki, kıl payı kurtuldu. çünkü cehennem sırasında tuhaf bir durum söz konusuydu.

- beyefendi, ne yapıyorsunuz orada?
- söyleyemem. gizli bir görevim var.
- az sonra cehenneme gideceksiniz beyefendi. daha neyi gizlemeyi düşünüyorsunuz ki?
- polis misiniz siz?

yaşlı adam paranoyak bakışlarını meleğin gözlerine dikti. feri sönmüş gibi görünen gözler bir yandan delici bir şüphe yansıtıyor, diğer yandan tuhaf bir sükunet bulutuyla gölgeleniyordu. iğne ucuna dönmüş gözbebeklerine bakarken melek, kafası bu kadar güzel olan birine söyleyeceği her şeyin anlamsız kalacağını gördü.

- eee... öyle de diyebiliriz. evet.
- bakın, doğrusunu söylemek gerekirse ben de şu anda neler olup bittiğini pek anlamıyorum. ben yazar ve aynı zamanda part-time özel dedektifim. az önce bir otel odasındaydım ve yan odada olup bitenleri dinliyordum. bir yandan da yeni kitabımın "cut-up"larını yapıyordum. bir cümlede takıldım, stres yapmaya başladım. bu şekilde iki işime de konsantre olamıyordum. biraz morfine ihtiyacım vardı. fazla değil, birkaç miligram. sonra kendimi burada buldum. neyi beklediğimden emin değilim. ama büyük bir şeyler oluyor, hissediyorum. herkesin konuşmalarını dinlersem bir sonuca varabileceğime inanıyorum. bu yüzden sırayla herkesin üstüne böcek yerleştiriyorum.
- bok böceğiyle mi dinleyeceksiniz?
- burada sadece onlar var, ne yapayım? üstelik bu böcekler tanrı'nın elçisi. belki insani değil ama tanrısal haberler getirecekler ve böylece sadece üzerinde çalıştığım olayı değil, hayatın anlamını bile çözebileceğim.
- o eski mısır'daydı beyefendi. şu anda tanrı'nın elçisi görevinde ben varım.
- hmm... gizli polis yani. o halde biliyor olmalısınız, yan odadaki adam karısını aldatıyor mu, aldatmıyor mu? bana sağlam bir kanıt sunabilirseniz harika olur. ücretimi peşin alıp metadon tedavime devam edebilirim. inanın, bu boku gerçekten bırakmak istiyorum.
- şey... bunun için biraz geç kaldınız. bakın, dinleyin. bence kafanız hala güzelken keyfini çıkarın. yakında her şey değişec... beyefendi! ne yaptığınızı sanıyorsunuz?

kısa boylu, tombulca, saçı sakalı birbirine karışmış adam elini meleğin belinden çekti ve gözlüğünü düzeltti. bu adamın gözleri de aynı dumanlı bakışları taşıyordu. cehenneme giriş sınavının bağımlılıkla ilgili sorularında bu adamların tek bir yanlış cevap vermediğinden emindi melek.

- bir melek kadar çılgın ve bir yakarı kadar etkileyici! amerika! sana her şeyimi verdim! oysa gerçek tatmini bulmam için beni yıllarca beklettin! şimdi güzel melek, lütfen söyle bana, kaç santim?
- ne?!
- yanlış anlamadın melek. seni hiçbir şeye zorlayacak değilim, öyle bir adam değilim ben. ama bir şeyler içmeye gitsek, şiirden, hayattan ve politikadan bahsetsek... zamanımın dehaları deliliğin dehlizlerinde, isterik ulumalar ve arayışlar içinde. oysa sen melek, sen beni tamamlamak için gönderildin! içimdeki boşluğu doldurman kurtuluş, kıçımdaki boşluğu doldurman ise sonsuz tatmin demek!
- allen... lütfen genç bayanı rahat bırak.

melek yanlarına yaklaşan adamı rencide etmemek için burnunu kaşır gibi yaptı ama adamdan yükselen alkol buharı ciğerlerine işlemişti bile. bu adamın cehennemde olmak için tek ihtiyacı yanında çakılacak bir çakmaktı. yine de mantıklı görünüyor ve ukala bir ses tonuyla gayet düzgün cümleler kuruyordu.

- o genç bir bayan değil jack. el değmemiş bir güzellik o.
- doğru söylüyor bay...
- kerouac. jack kerouac. ve bir sorunum var.
- buyrun, dinliyorum.
- beni cehennem sırasına yerleştirdiğinizi görüyorum ve bunun bir hata olduğundan eminim. melek kontenjanında olmam gerekiyordu.
- bay kerouac, elimdeki verilere göre hayatınızı alkol, uyuşturu ve biseksüel ilişkilerle geçirmişsiniz. üç eşinize de gereken saygıyı göstermemişsiniz. anılarınızı yazdığınız kitaplar sayesinde koca bir nesli etkilemişsiniz ve görünen o ki cehennem popülasyonuna bol bol katkıda bulunmuşsunuz. bu bilgiler ışığında melek olma ihtimalinizin pek yüksek olduğunu söyleyemem. ne var ki, nasıl böyle bir kanıya vardığınızı da merak etmiyor değilim.
- biyografilerimden biri "desolate angel" ismini taşıyor. bu yeterli mi küçük hanım?
- ona küçük hanım demekten vazgeç jack! ereksiyonumu öldürüyorsun!

melek elindeki listeye bakarak ismi buldu. adama ismini sormak gibi, göstereceği en ufak ilginin felakete yol açabileceğini fark etmişti. ya kendi vücudunda istemediği bir delik açılacak ya da ateşten kılıcını kullanmak zorunda kalacaktı. kaldı ki kılıcın büyüklüğü de adamı tahrik edip insanüstü bir güce ulaşmasını sağlayabilirdi.

- bayyy... ginsberg. şu anda işim olduğunu görüyorsunuz. siz şimdi şu kapıdan geçin ve bekleyin. hayal bile edemeyeceğiniz şeylerle karşılaşacaksınız.

melek çapkın bir tavırla gülümseyerek göz kırptı.

- anlarsınız ya...

hayır, elbette anlamazdı. ama bu sayede melek yalan söylemeden ve kimsenin ruhunu öldürmeden sorununu çözmüştü. aşk söz konusu olduğunda itaatkar ve hevesli davranmaktan kendini alamayan ginsberg kapıdan geçti. çığlığı hafif bir inleme olarak duyuldu ve hemen kayboldu. melek, halinden memnun bir gülümsemeyle kerouac'a döndü.

- bay kerouac, takdir edersiniz ki biyografiniz alelade bir insan tarafından yazıldı. cennet ve cehennem gibi ilahi durumlar söz konusu olduğunda bu tip tanımlar geçersiz sayılıyor. geçenlerde da vinci'nin melek tasvirlerinde kullandığı modelin isteğini de geri çevirmek zorunda kaldık. yapabileceğimiz bir şey yok.
- anlıyorum, siz de emir kulusunuz ama bu kabul edilemez! gerekirse en yüksek merciye başvuracağım!
- evet, haklısınız. bu konuda yapabileceğim bir şey yok ama şuradaki beyefendi size yardımcı olabilir.
- neredeki?
- hemen şu kapıyı geçince sağda.

kerouac yalpalayarak kapıya yöneldi. içeriden yayılan sıcaklık nedeniyle girişe ulaşamadan alev aldı. hemen olay yerine intikal eden zebani birliği külleri temizlemeye başladı. tam ortadan kaybolacakları sırada bir çığlık duyuldu.

- durun! ne yaptığınızı sanıyorsunuz salaklar?! delil onlar! hiçbir yere götüremezsiniz!

zebaniler şaşkın bakışlarını meleğe yönelttiler. meleğin başıyla verdiği küçük işaret le birlikte zebanilerden biri kelepçelerini çıkardı.

- bay burroughs, sessiz kalma hakkına sahipsiniz. şu anda söyleyeceğiniz her şey aleyhinize delil olarak kullanılacaktır. uyuşturucu madde kullanmaktan suçlu bulunuyorsunuz. avukatınızı cehennemde bulabilirsiniz ama bu pek işinize yaramayacak. lütfen sorun çıkarmayın.

melek günü kurtarmanın mutluluğuyla yerine geçti ve dosyasını açtı.

- lütfen sırayı bozmayalım! cennette ve cehennemde herkese yetecek kadar yer var, acele etmeyin! beyaz giysililer sağa, siyah giysililer sola lütfen! sırayı bozmayalım!

Hiç yorum yok: