6 Nisan 2012 Cuma

vay vay vay! mankene bak!


mankenler ne kadar iyi kalpli olurlarsa olsunlar, gidecekleri nihai nokta cehennemdir. önceden böyle değildi. zekası adım atmayı ezberlemekle sınırlı olanlar cennetin deli ve aptallara ayrılan kontenjanında kendilerine yer bulabiliyorlardı. zeki mankenlerinse hiçbir zaman cennetin yakınından geçme şansı bile olmamıştı. kısa bir süre sonra aptalların da, hurilerin akut ve kronik depresyonlarından sorumlu oldukları gerekçesiyle cennete girmeleri yasaklandı.

huriler mankenleri ister istemez kıskanıyorlardı. onların upuzun selülitsiz bacakları, pürüzsüz bronz tenleri, bir şekilde dik kalmayı başarmış göğüsleri cennetin bütün kadınlarını çileden çıkarıyordu. kıskanmak yasak olduğu için normal kadınlar her gün üçer beşer cehenneme postalanırken, erkeklere vadedilmiş huriler hiçbir yere gönderilmiyor ama şuh kahkahalarını kaybederek cennetin ekonomisini iyiden iyiye sarsıyordu. müdavimler bile artık cilve yapmaya üşenen, neşe yerine umutsuzluk saçan huriler karşısında homurdanmaya başlamıştı.

hurilerden sorumlu melekler tanrı'ya mankenleri huri yapma önerisini sundular. tanrı kabul etmedi. sormaya çekindikleri için günlerce bunun nedenini düşünüp durdular. sonunda meraklarına yenildiler. tesadüf gibi görünen birkaç fırsat yaratarak erkeği ve mankeni bir araya getirdiler. manken dudakları yarı açık, gözleri ifadesiz, karnı içeride, göğsü dışarıda, alnı dik durdu adamın karşısında. sadece durdu. kalça çıkığına benzer hali dışında hiçbir özelliği yoktu. evet, vücudu harikaydı, yüzü bir içim suydu... ama sanki ruhsuzdu. cennet terbiyesi aldığı için gördüğü her deliğe saldırmayan erkek de mankene şöyle bir baktı ve omuzlarını silkip uzaklaştı.

melekler öğreniyordu. tanrı olanlardan memnun kalmıştı. bu yüzden hiçbir meleği cehenneme yollamadı. ama o günden sonra mankenlerin cennete girmesini de kesin bir şekilde yasakladı.

---------

cehennemde fısıltılar başlamıştı. zebaniler bıyıkları yeni terleyen gençler kadar heyecanlıydı. kolay kolay genç yaşta ölmedikleri için mankenler cehennemde çok revaçtaydı. her manken haberinde zebaniler adeta kendilerinden geçiyor, işkenceyle geçirmeleri gereken zamanlarını kişisel bakıma adıyorlardı. tabii bu tamamen gereksizdi. hiçbir kozmetik malzemesi kavrulup dökülen derileri düzeltemiyor, hiçbir sakal kesimi yaralar ve çıbanlarla dolu yüzleri bakılır hale getirmiyordu. ayrıca kapıdan giren her manken anında kapanın elinde kalıyordu. elde kalanlar çoğu zaman tek göğüs, yarım dudak, biraz kalça şeklinde vücut parçaları olsa da zebanileri bir süre idare ediyordu.

cehennem ahalisi bu durumdan ziyadesiyle memnundu. kısa bir süre de olsa işkencenin yerini sıradan eğlenceler alıyordu. sağdan soldan buldukları etlerle mangal yapmaya çalışıyordu zavallılar. ne eti yedikleri belirsizdi ama bu kadarı bile güzeldi. ama cehennemde işlerin aksaması iblis’in hiç hoşuna gitmiyordu. böyle zamanlarda her zamankinden daha öfkeli oluyordu. daha doğrusu öyle gibi davranıyordu. çünkü o da, kimseye göstermemekle birlikte, heyecanına engel olamıyordu.

"ya bu kez o geldiyse?" diye düşünüyordu sürekli, "çok da genç ama ya öldüyse? allaaam, n'olur trafik kazasında ölmesin! n'olur biricik kraliçem adriana'nın güzel tenine, incecik kemiklerine, yeşil yeşil parlayan gözlerine bir zarar gelmesin!"

iblis ayna karşısında biraz öfkeli görünme çalışması yaptıktan sonra, burnundan soluyarak zebanilerin hazırlandığı yere gitti. hem görevlerini bıraktıkları için onlara kızacak hem de laf arasında adriana'ya zarar gelmemesi için herkesi uyaracaktı.

---------

tüm zebaniler balgam gölü çevresinde toplanmış, tükürüklerin köpüklü kısmıyla tıraş oluyor, yapışkan kısmıyla saçlarına şekil veriyordu. cehennemde fazla yansıtıcı yüzey bulunmadığı için birbirlerinin insafına kalmışlardı ve kavgalar hiç eksik olmuyordu. bir tek 8 metre boyundaki örümcek zebani olabileceği en iyi şekilde görünüyordu. kimse bu boyutta bir ölüm makinesini çirkinleştirmeye cesaret edememişti.

"n'apıyosunuz lan siz burada?!"

zebanilerin hepsi aynı anda saygı duruşuna geçti. her zaman aynı şey oluyordu, hepsi iblis'in neden geldiğini biliyordu ama kimse ağzını açıp tek kelime söyleyemiyordu.

"bir tane çırpı bacaklı karı için değer mi ha? biz sizi adam etmeye çalışıyoruz, meslek sahibi yapıyoruz, siz hala karı kız peşindesiniz! yakışıyor mu hiç? şu halinize bakın! hepiniz karı gibi süslenmişsiniz! bir de bi halta benzeseniz! ulan, üstünden tonla adam geçmiş pornocular, çirkinlerle yatmayı meslek edinmiş fahişeler bile size dönüp bakmıyor; bacaklarını sadece saten çarşaflar üstünde ayıran mankenler mi bakacak? saten çarşafım olmasa bana bile bakmaz onlar! mesela, tut ki adriana lima geldi diyelim, o iğrenç toz toprak içinde size mi verecek? denemeyin bile! o kadın ki kendini melek gibi görüyor, dokunulmaz sanıyor... dokunmayacaksınız o halde! bakmayacaksınız bile! kibirinin cezasını bu şekilde çekecek! anlıyor musunuz beni? dokunanı yakarım!"

kimse çıtını çıkarmamış, saygı duruşunu bir milim bile bozmamıştı. iblis gözlerinden ateşler çıkararak bir süre daha bekledi, sonra homurdanarak uzaklaştı. zebaniler mesajı almıştı. iblis yeteri kadar uzaklaşınca berber muhabbetine geri döndüler. hemen hepsi david beckham modeli istiyordu. ortaya çıkan sonucun ajdar anık kadar bile olamaması gerçek bir hayal kırıklığıydı.

---------

zamanı gelmişti. mankenin cehennemin kapılarından girmesi an meselesiydi. tüm zebaniler kapının önüne kurulan podyumun etrafında toplanmış, hangi mankenin geleceği üzerine bahisler açılmıştı. heyecanları dorukta, ritmik topuk seslerinin cehennemde yankılanmasını saatlerce beklediler. sonra birkaç saat daha. 24 saat sonra son kalan zebaniler de kapının önünden çekildi. anlaşılan istihbaratta bir hata olmuştu.

---------

isabelle caro kapıdan girdiğinde kimse onu fark etmedi. kemiklerinin üzerine sarılmış bir deriden ibaret olan bedeni 30 kilo ya var ya yoktu. yaşamının son yıllarında dik tutmak için acı çektiği omuzları çökmüş, ayakkabıları bile bol geldiği için içeri yalın ayak girmişti. sıkılmış limon kadar kalmış göğüsleri, ancak bir köpekte arzu uyandırabilecek kaburgaları, vitaminsizlikten samana dönmüş saçları ve kurukafadan hallice görünen yüzüyle neredeyse zebanilerden farksızdı. podyumda yürürken elbette zebanilerin dikkatini çekmişti. "insene lan oradan, manken gelecek şimdi!" haykırışları eşliğinde bir kenara atıldı.

---------

tanrı cennetten olan biteni izliyordu. "bu da akıl hastası sonuçta," diye düşündü, "böylelerini cennete kabul etsem mi acaba?" sonra kendi kendine gülüp bu fikirden vazgeçti.

"amaaan, gelse ne olacak ki? dişlerimi mi karıştıracağım?"

Hiç yorum yok: