Yaşlı adam, yeni sahip olduğu kanatları çırparak gökyüzünde süzülürken "iyi oldu," diye geçiriyordu içinden, "son ana kadar halkıma hizmet etmeyi sürdürdüm."
Aldığı ama gerektiği gibi uygulanmayan hapis cezaları, açtığı hemen her partinin kapatılması, ne ödediği ne de cezasını çektiği trilyonlar artık onu korkutmuyordu. Bütün bunların hiçbir zaman ruhunda ağırlık yapmamış olması bir yana, şimdi o yasal sistemin de dışında, tamamen özgür bir insandı. Yaşamı boyunca Allah'la kul arasına girmeye çalışmış olması biraz sakıncalıydı ama görünen o ki Yüce Rab bunu da affetmişti. Ne de olsa o, her şeyi daha iyi bir düzen için yapmıştı. İnsanları Hak yoluna döndürmek için elbette her şey mübahtı.
Cennetin billur ırmaklarının şırıltılarını duymaya, tüyden hafif ruhu tatlı bir meltemle salınmaya başladığında bulutların üzerine ayak bastı. Yaşamının son yıllarında yürümesini bile engelleyen sağlık sorunları artık geride kalmıştı. Şimdi isterse, Sırat Köprüsü'nden sekerek bile geçebilirdi. Hayatı boyunca Allah'a hizmet etmiş, bu vesileyle halkına hizmette de kusur etmemiş biri olunca, cehennem azabından azade bir ölümü elbette hak edecekti.
Gökyüzüne yükselirken rüzgarla dağılmış olan beyaz saçlarını ve bıyıklarını düzeltti, kanatlarını titretip omuzlarını dikleştirdi ve kendinden emin bir tavırla köprüye doğru yürümeye başladı.
- Pardon, beyefendi. Köprüden geçmeden önce hesabınızı kapattırmanız gerekiyor. Şuradan lütfen.
Yaşlı adamın canı sıkılmıştı. Her ne kadar bir hesap ustası olsa da bankaları yaşarken bile sevmezdi. İnsanı öldükten sonra bile rahat bırakmıyorlardı. Şimdi o kayıp trilyonu çıkarmasalardı ortaya keşke. Allah bile affetmiş, bembeyaz, pir-ü pak kanatlar vermişken bankaların bu işte nasıl bir söz hakkı olabilirdi ki? Cennete girdiği zaman bu konuyu bizzat görüşeceğini aklına not aldı.
Banka, yaşarken gördüklerinden pek de farklı değildi. Genişliğine rağmen insana iç sıkıntısı veren bekleme salonunun önünde gişeler yer alıyordu. Burada da numaralı sistemle çalışılıyor, herkes gişeye teker teker giderek işlemini yaptırıyordu. Gişe memurları normal insan görünümündeydi. Bekleyenlerin ise her birinde, kendisininki gibi kanatlar bulunuyordu. Yüce Allah'a hamdolsun, insanlar kitleler halinde Hak yoluna dönüyordu anlaşılan. Yaşarken gösterdiği çabanın meyve verdiğini, insanlığın İslam çatısı altında birleşip günahlarından uzaklaştığını görmek, bankada olmasına rağmen içini ferahlattı.
Sıra numarasını alırken güvenlik görevlisi yanına yaklaşıp "Hoş geldiniz sayın Erbakan," dedi, "sizin hesabınız gişelerde değil, özel müşteri temsilcimiz tarafından kapatılacak. Buradan buyurun lütfen."
Cennet kapısında bile özel hizmet almak çok hoşuna gitmişti. Her adımında yüzü daha çok gülüyordu. Pürüz sandığı hesap kesimi bile kolayca hallolacaktı. Yaşamında yanında olan Allah'ın inayeti, ebedi hayatında da onunlaydı. Ah... Binlerce şükür.
Genç bir adam olan müşteri temsilcisi tarafından kapıda karşılandı. "İşte!" dedi müşteri temsilcisi heyecanla, "İşte eli öpülesi Necmettin Erbakan sonunda aramızda!"
Erbakan'ın elini öpen müşteri temsilcisi ona oturması için bir koltuk gösterdi. Hemen telefonu açıp yıllardır bekledikleri önemli konuğun geldiğini, bir Türk kahvesi hazırlamalarını söyledi.
- Necmettin Bey, önce size teşekkür etmek istiyorum. Yaşarken kurduğunuz veya kurmaya çalıştığınız sistemler bizim için gerçek bir ilham kaynağı oldu. Yalnız bankamız olarak değil, cennet ve cehennem içinde de sizin çalışmalarınızdan çok yararlanıyoruz.
- Faydalı olabildiysem ne mutlu. Zaten biliyorsunuz, ben dünya hayatıyla ahiret hayatını hiç ayırmadım. Yaşamımda ne yaptıysam bugünleri de düşünerek yaptım. Halkımı da hep böyle davranmaya teşvik ettim. Zaten o nur yüzlü insanların içinde vardı bu. Pek çokları parlayan o nuru hala göremez ama müritlerimin sakallarından değil, kendi körlüklerinden! Patates dinine inanan kafirlerin sizi de beni de anlayamayacağı çok açık. Tabii Allah onlara da yardım etsin, herkesi imana getirsin inşallah. Cihatımızı engellemeye çalışanları da affetsin, hidayet versin.
Müşteri temsilcisi gülümsedi:
- Alışkanlıklarınız değişmemiş. Hala kendinizi Allah'ın işine karışmaktan alıkoyamıyorsunuz.
- Olur mu hiç öyle şey? Ben hep O'nun yolundayım, O'nun kuluyum, isterse elçisi de olurum. Bizzat istemediyse de elçisi oldum, ki bu en büyük sevap.
- Neyse. Biz hemen konumuza geçelim, sizin dosyanız çok kabarık. Birkaç saat içinde toparlayıp sizi de fazla yormadan göndermeye çalışacağım. Zebaniler yıllardır bekliyorlar, onları da daha fazla bekletmeyelim.
- Zebaniler mi? Huriler demeye çalıştınız herhalde?
- Hayır hayır, zebaniler. Sizin bahçeye girmeniz mümkün değil.
- Bahçe derken? Biliyorsunuz, İmam Hatipler bizzat bizim arka bahçemiz. Kimin bahçesini kimden sakınıyorsunuz?
- O bahçe değil Necmettin Bey, cennet bahçesinden bahsediyorum. Öyle boş beleş işlerinizi karıştırmayın lütfen, burada çok ciddi bir konudan bahsediyoruz. Yani kusura bakmayın ama kim takar sizin İmam Hatip'inizi ya da 20'den fazla kez hacı oluşunuzu? Onları konuşacağınız yer burası değil, dünyada yeteri kadar bahsi geçti tüm bunların.
Erbakan sinirlenmeye başlamıştı. Her şey iyi giderken böyle bir tepkiyle karşılaşması rezaletin daniskasıydı. Dalkavukları sağolsun, yaşamında bile böyle terslenmemişti. Konuğunun rahatsız olduğunu gören müşteri temsilcisi konuyu çabucak değiştirdi.
- Size teşekkür borçlu olduğumuz konulara dönelim isterseniz. Dehanızın buradaki sistemi nasıl değiştirdiğini merak ediyorsunuzdur mutlaka. Öncelikle kurduğunuz havuz sistemini inceledik ve çok mantıklı bulduk. Cennet ve cehennemdeki herkesi bir havuzda topladığımız bu sistemde sevapları çok olan, yani kâr etmiş kişiler, fazla olan sevaplarını günahkar, yani zarar edenlerle paylaşacaktı. Böylece her anlamda kâra geçilecek, eğer kalırsa, cehennemde geçirilecek süre kısalacak ve herkes en kısa zamanda cennetteki yerini alacaktı. Ancak insanları sınıflandırmamız ve sistemi buna göre kurmamız gerekiyordu yoksa çok karışıklık çıkacaktı. Tahmin edersiniz, buradaki insan sayısı milyarlarla bile ölçülemeyecek kadar fazla. Buna bağlı olarak, biz de merhumları mesleklerine göre sınıflandırdık. Sizin yer aldığınız sınıf, politikacılar yani... nasıl desem... açıkça söyleyeyim, cennette yeriniz yok Necmettin Bey.
- Cennette nasıl yerim olmaz? Tapu gibi kanatlarım var benim!
- Kanatlar standart prosedür. Ölen herkese yolculuğu hızlandırmak için bir çift veriliyor. Burada ise hesap kapatılırken tüm borçlarınızı ödemenize özen gösteriyoruz. Eh, kefenin de cebi olmadığına göre, verecek kanatlarınız ve ruhunuzdan başka bir şeyiniz kalmıyor. Tabii sizden sadece kanatları alabileceğiz, bu sefer de ucuz kurtuldunuz.
- Görünen o ki siz ekonomiden hiç anlamıyorsunuz. Kesin hesapları da yanlış yapmışsınızdır. Bu kadar basit bir işlemde bile ruhumu hesaba katmamışsınız.
- Yoo, o da hesaplandı. Yaşarken Şeytan'a satmış olduğunuz için bizim kayıtlarımızda geçerliliği bulunmuyor. Biz sadece yaşarken neden olduğunuz maddi ve manevi zararları kapatabiliyoruz, sonsuz ceza ile ilgili konularla bizzat Şeytan Bey ilgileniyor.
- Yine de yanlış hesap! Bahsettiğiniz 1 trilyonluk dava beni cennete taşıyacak bu kanatların bir tüyü değerinde bile olamaz!
- Öncelikle şunu söyleyeyim, sizin 1 trilyonluk dediğiniz dava siz henüz hayattayken bile faiziyle 11 trilyona katlanmıştı. AKP sağolsun, dünyada cezanızı çekmediniz. Herhangi bir geri ödeme de yapmadınız. Şu anda o 11 trilyonun da üzerine çokça faiz binmiş durumda. Yine insaflı davrandık, günde %8 oranıyla hesaplıyoruz. Kaldı ki bu bile ortaya hayli büyük bir meblağ çıkarıyor. Bunun dışında, tek suçunuz kayıp trilyon değil. Biliyorsunuz, o kurduğunuz partiler ne kendi kendine kuruluyor ne de kendi kendine kapanıyor. Bu işin evrakları var, davaları var, rüşvetleri ve yolsuzlukları var... var da var yani. Hepsi para. Sonra bakıyorum... evet, Kudüs Mitingi'nde devlete verilen zararın yanı sıra, sizin propagandalarınızla dolduruşa gelen adamların halka verdiği zarar çok büyük. Haydi o zararı geçtim, bu hamleniz 1980 Darbesi'nin nedenleri arasında gösteriliyor. Burada hem maddi hem de manevi hasardan bahsediyoruz sayın Erbakan. Sanıyor musunuz ki 12 Eylül nedeniyle milyarlarca insanın ahını sadece Kenan Evren aldı?
Müşteri temsilcisi bıyık altından gülerek ekledi:
- Kendisini de sabırsızlıkla bekliyoruz. Onun defteri de, sizinkinden iyi olmasın, bir hayli kalabalık. Şu yargılama işi çıkınca bütün hesaplar değişecek diye heyecanlandık ama tahmin ettiğimiz gibi, bir şey olduğu yok. Neyse. Dosyanızın tahmininizden çok daha dolu olduğunu söyleyeyim, bu bahsi kapatalım.
- Sevaplarımdan hiç bahsetmiyorsunuz? Mesela eğittiğim çocukların da Müslüman halkın da çok duasını aldım ben.
- Haklısınız. Eğitimine katkı sağladığınız çocukların bir kısmı sevap hanenize yazıldı zaten. Ama İmam Hatip öğrencilerini kayırırken hayallerini yıktığınız diğerlerinin bedduaları da görülüyor burada, sevapların bir kısmını götürmüş. Diğer öğrencileriniz, yani şu anda çok önemli yerlerde olanlar konusunda bir yorum yapmak için erken. Duası da bedduası da çok büyük olduğu için sizin hesaplarınıza hiç karışmamalarının daha uygun olduğuna karar verdik. Onların hesaplarını kestiğimiz zaman sizin cehennemde geçireceğiniz sürede bazı oynamalar yapılabilir. Bu bahsettiklerim dışında da çok sevabınız var, şüpheniz olmasın. Ama hem günahlarınız daha fazla hem de havuz sistemi işinizi daha da çıkmaza sokmuş durumda. Kabullenin artık, cennete girme ihtimaliniz yok denecek kadar hiç.
Necmettin Erbakan yıkılmıştı. Oysa her şey ne güzel başlamıştı. Cennete kesin gözüyle bakarken şimdi düştüğü durum ölümden de beterdi.
Bankanın tahsilatı tamamlandıktan sonra kanatsız ve mutsuz olarak dışarı çıktı. İki zebani kendisini bekliyordu. Sırat Köprüsü'ne yönelmişken zebaniler tarafından durduruldu.
- Senin oradan geçmene gerek yok. Nereye gideceğin belli zaten, bankacı çocuk bütün sürprizi kaçırdı. Düşeceğin belli olunca gereksiz masraf çıkıyor biliyor musun? Biz de zaten köprüye vereceğimiz parayı yedik, seni içeri yan yoldan sokacağız. Gel, bu taraftan gidiyoruz.
Uzaklardaki devasa kapıya doğru birlikte yürümeye başladılar. Yolculuğun uzun ve zahmetli geçeceği belliydi. İşin kötüsü, Erbakan'ın ayağındaki damar iltihabı yine nüksetmiş, çok yakında başlayacak işkencesinin habercisi olmuştu. Bu arada üçüncü bir zebani de elinde üç paket kızarmış patatesle gruba katıldı. Zebaniler az önce Erbakan'ı dürterken kullandıkları çatallarıyla patateslerini yerken, biri elindeki paketi ona da uzattı.
- İster misin? Mutlaka tadına bak. O kadar lezzetli ki, insanı dinden çıkarır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder