5 Mayıs 2010 Çarşamba

melekler ve şubeler

insanlar rahibe teresa'nın melek gibi bir kadın olduğunu söylerler. ancak yanılırlar. herkes bilmelidir ki, kadından melek olmaz.

rahibe teresa ise hem bu gerçeği bilmediğinden hem de yaşarken çok gaza getirildiği için, öldüğü zaman melek olmak üzere başvuruda bulundu. başvurusunun reddedildiğini öğrenene kadar iki hafta beklemesi gerekti. bu iki haftayı da farklı masalarda verilen imzalar, toplaması gereken belgeler, çeşitli tetkikler ve beklenmedik tavırlarla geçirdi. nasıl olduysa melekler şubesinde, rahibe teresa'nın ilk bakışta (veya en azından biraz dikkatli bakınca) anlaşılabilecek kadın olma durumu ancak iki haftada ortaya çıkabilmişti. her şey bir yana, teresa ilk gün yaşadığı şoku unutamıyordu.

şubenin kapısında dimdik duran, görkemli bir melek bekliyordu. teresa nazikçe selam vererek yanından geçerken melek tarafından durduruldu.

- iyi günler. ben melek olmak için başvuru yapacaktım.
- biz de bu saate kadar seni bekliyorduk. git şimdi, yarın sekizde burada ol.
- ama ben...
- la yürü git!

bir an "yanlış yere mi geldim?" diye düşündü. cennette hiç böyle bir şeyle karşılaşmamıştı. değil kaba kelimeler kullanmak, kimse ona sesini bile yükseltmemişti şu zamana kadar. sinirleri bozuldu. şubeden uzaklaşırken göz yaşlarını tutamıyordu.

ikinci gün saat sekizde melekler şubesinin kapısındaydı. kapıdan geçerken, sanki içeri kendinden başka bir şey sokabilirmiş gibi üstü arandı ve metal dedektöründen geçirildi. hemen ardından, göğsüne iğnelemesi için kendisine bir numara verildi. olanlara anlam veremiyordu ama 3 numara olması en azından işlemlerin çabuk biteceği umudunu vermişti.

zaten cennette böyledir. cehennemin aksine burada her an umut vardır. umutsuzluğa kapılmak kesinlikle yasaktır!

sonra beklemesi söylendi ve harika bir bahçeye gönderildi. bal akan ırmaklar, cıvıldayan rengarenk kuşlar... gerçek bir cennet bahçesi. ne var ki bu bile dört saatlik bir bekleyişin ardından sinir bozucu olabiliyordu. teresa çocukken yaptığı gibi tırnaklarını yemeye başladığında numarasını okudular. tam belirilen masaya gidecekken yemek saatinin geldiği haberini aldı. normalde kuş kadar yemeye alışmış teresa kendisine verilen tepsiyi teşekkür ederek bırakacaktı ki, "lan otur! adam gibi ye yemeğini!" emriyle gördüğü ilk boş yere oturdu ve lokmaları boğulurcasına yutmaya başladı. burada bir saat geçirdi.

sonunda yemek bitti ve bir masaya yönlendirildi. masada oturan melek önündeki kağıtlardan başını bile kaldırmadan "evraklar" diyerek elini uzattı.

- ama ben... evrak getirmem gerektiğini bilmiyordum.
- hufff... nüfus cüzdanını ver madem.
- ne nüfus cüzdanı beyefendi?
- yok artık! başvuru yapmaya geldin ve nüfus cüzdanın yanında değil mi?
- beyefendi burada nüfus cüzdanı kullanmıyoruz ki biz! öyle şeyleri dünyada bıraktık!
- o başvuru yapmayanlar için geçerli. şimdi gidip kendine bir nüfus cüzdanı çıkarttırıyorsun, gereken belgeleri şu melekten öğreniyorsun, her şeyi toparlayıp geliyorsun.

teresa azimliydi. dünyada bundan çok daha fazlasına katlanmıştı. hem nüfus müdürlüğüne gidip işlem yaptırmak ne kadar zor olabilirdi ki? elbette, pek çok konuda olduğu gibi bunda da yanılıyordu. kimlik sahibi olmak bir haftasını almış ve sinirlerinin %40'ını harap etmişti. bir haftanın sonunda, saat sekizde yine melekler şubesindeydi. belgelerini verdi, birkaç form doldurdu, farklı masalarda imzalattı ve başka bir odaya alındı.

- soyun.
- efendim?!
- sağlık kontrolüne gelmedin mi kardeşim? soyun, bir sakatlığın var mı görelim.
- iyi de ben cennetteyim! ne sağlığı, ne kontrolü?
- sen bi kere o eli indir. melek olarak başvurmuyor musun? prosedür böyle. sanki biz çok bayılıyoruz orana burana bakmaya.

utana sıkıla soyunan teresa yine ağlamak üzereydi. hiçbir erkeğin görmediği vücudu şimdi melekler tarafından inceleniyordu.

- şimdi al bu raporu damgalattır. oradan seni yönlendirecekler. haydi geçmiş olsun.

ardından teresa bir sınava girdi. sınav, kutsal kitaplardan soruların yanı sıra, sayısal bölüm ve yetenek testi de içeriyordu. test bitince yine imzalar, damgalar ve bekleyişler... ve daha kötüsü; teresa'nın bir an cennette mi yoksa cehennemde mi olduğunu kendi kendine sorgulaması, meleklerin teresa'nın aklından geçenleri bilip sinirlenmeleri, hep bir ağızdan "biz sadece görevimizi yapıyoruz" diye yanıtlamaları ve sonuçta işlemlerin birkaç gün daha uzaması.

şube ziyaretleri sırasında teresa'nın yaşadığı ilginç olaylardan biri de papa 2. john paul ile karşılaşması oldu. koskoca papa, dev gibi bir kazanın başında patates soyuyordu. teresa'yı görünce hemen yanına gitti.

- vaaay kimler gelmiş! n'aber lan ya..raam?!
- ?!
- ne işin var burada lan?
- melek olmak için başvurdum, günlerdir başıma gelmeyen kalmadı. sen başarmışsın galiba?
- hee... başardım tabi. cehenneme göndereceklerdi, sonra "ne de olsa aynı şey" dediler, uzun dönem melek yaptılar beni. ortama da pek alışamadım .mına koyim, paso ceza alıp duruyorum, süre uzuyor. yıllardır çıkamadım s.ktiğimin yerinden .mına koyim!
- sen... sen çok değişmişsin john!
- ya kusura bakma bacım, meleklik işte, adamın .mını g.tünü dağıtıyor .mına koyim.
- nasıl yani? hani yardımlaşma, kanatlar, peygambere haber vermeler falan?
- yeaa onlar var da genellikle angarya işte. sabahın köründe kalkıp toparlan, sonra günde üç kez içtimaya çık, bir sürü görev al, yine de yaranama .mına koyim. deli danalar gibi koşturuyorlar bütün gün. öyle peygambere emir indirmeler, kıyamet koparmalar falan da yüksek rütbelilerin işi, herkese yaptırmıyorlar öyle. sen melek olmak için mi geldim demiştin?
- evet. işlemleri tamamladım gibi, olacağım kısmetse.
- olmaz ki. kadınları almıyorlar. seni neden bu kadar uğraştırdılar anlamadım. şerefsizim mantık yok burada.
- almıyorlar mı?!
- yoo. kadından melek mi olur .mına koyim, güldürme beni.

teresa günlerden beri ilk kez rahat bir nefes aldı. 2. john paul'ün boynuna neşeyle sarılacağı sırada yerdeki patates kabuklarından birine bastı ve düşüp kolunu kırdı. bütün bunlar melekler şubesinde olduğu için, tanrı'nın askerleri teresa'nın tedavisini de üstlenmişti. tedavinin yapılması için birkaç imza, birkaç damga, birkaç bina arasında koşuşturma gerekecekti o kadar. bir diğer deyişle cennette de işkence bitmiyordu. ama melekler de ne yapsınlardı? her şey kuralına göre olmak zorundaydı ve onlar sadece görevlerini yapıyorlardı.

birkaç gün sonra teresa'nın kadın olduğu anlaşıldı ve olay rafa kaldırıldı.

Hiç yorum yok: