insanlar öldükten sonra, yaşayanlar onları ebedi istirahatlerine göndermek için inançlarına veya geleneklerine göre bazı işlemler yaparlar. bazı insanlar gömülür, bazıları yakılır, bazılarının ardından dualar okunur. ölüler bunların hiçbiriyle ilgilenmez, yapılan işlemlerin hiçbirini hissetmezler. ruh bedenden ayrıldıktan sonra bir bekleme odasına, yani yaşayanların tanımıyla araf’a gönderilir. burada sorgu meleklerini bekler ve sıraları geldiğinde, yaşamları hakkında konuşacakları odalara alınırlar.
bazı ölüler için sorgu odaları cehennem’in giriş kapısıdır. öldükleri zaman kendilerini hiç suçlu hissetmeseler de sorgu odalarında tüm yaşamları, en ince detaylarına kadar gözlerinin önüne serilir. hayatın gözlerin önünden bir film şeridi gibi geçtiği alan burasıdır.
sadece burada gösterilen kurguları yapmak ve makaraları sarmak için çok işçiye ihtiyaç duyulduğundan, film makinistleri ve film editörleri öldükten sonraki hayatlarının tamamını araf’ta geçirir, cennet ya da cehenneme gönderilmezler. işini seven makinistler için araf cennet’e, sevmeyenler içinse cehennem’e dönüşür.
bazı ölüler araf’tan büyük bir rahatlamayla çıkarken, bazıları da umudu geride bırakır ve cehennem’in devasa kapılarına doğru ürkek adımlarla yol alırlar.
korkuları uzun sürmez. araf’ta belirlenen ihtiyaçlarına göre, onları cehennem’in kapısında bir terapist karşılar. cehennem'e uyum süreci de ölüm sonrası yaşamın prosedürlerinden biridir.
hayatta olduğu gibi cehennem’de de terapistler hastalarını umutsuzluktan kurtarmaya, depresyondan çıkarmaya çalışırlar. çünkü büyük ruhsal acılar içinde kıvranan insanlara fiziksel acı çektirmek cehennem sakinlerini yeteri kadar eğlendirmez. burada psikologların görevi, ölüyü yeniden acı çekebilecek duruma getirmektir.
---------------
edie sedgwick’in ölümü, ne yaşayanlar ne de ölüler arasında şaşkınlık yaratmıştı. oldukça hızlı yaşanan bir gençlik dönemi sonucunda 35’ini bile göremeyeceği herkes tarafından biliniyordu. buna rağmen sorgusu biraz zor geçmiş, melekler edie’nin gerçekten suçlu olup olmadığını anlamak için hem derinlere inmek hem de yüzeysel davranmak zorunda kalmıştı. edie 28 yaşında aşırı dozda alkol ve ilaç alarak ölmüştü. bunun nedeni babası, andy warhol ve bob dylan ile yaşadıkları mıydı; yoksa pek çoklarına göre şanslı bir kız olmasına rağmen, bir yetişkin olmayı becerememesi miydi; buna karar vermek zordu.
sonunda melekler edie’yi, tayt modasını yaratan kişi olduğu için cehenneme göndermeye karar verdiler.
ancak sorun burada da bitmiyordu. edie’nin vücudu anoreksia nedeniyle son derece kırılgandı. bunun üzerine edie, buhranlarından alkol, uyuşturucu ve seksle kurtulmaya çalışmış, ruhunun acısını dindiremese de bedenini neredeyse tamamen hissizleştirmeyi başarmıştı. üstelik aşırı dozda uyuşturucuyla ölmesi nedeniyle kafası hala iyiydi. vücuduna yapılacak hiçbir işkenceyi hissetmeyecekti. detoks sürecinden geçip bedenen yeniden hissetmeye başlasa bile, ruhundaki yaralar nedeniyle fiziksel acı yeterli etkiyi göstermeyecekti.
bu nedenle edie, cehennem’e girer girmez rahat bir koltuğa oturtularak terapistinin karşısına çıkarıldı.
terapist edie’ye güler yüzle “hoş geldin” dedi. edie ona bomboş gözlerle baktı, sonra bakışlarını kucağına çevirdi. terapist, iletişimi başlatması gereken kişinin kendisi olduğuna karar vererek planı anlatmaya koyuldu.
- sadece 28 yaşındasın. bu kadar acı çekmiş olman düşündürücü.
aslında terapist bunda pek de düşündürücü bir şey göremiyordu. kariyerine bakılırsa, bu kızın tek yapması gereken güzel görünmek ve sağ adımını sol adımının önüne atmaktı. modellerin yaşadığı stres ona her zaman anlamsız gelmişti. yine de başlangıçta bunları söylemekten kaçınması doğru olacaktı.
- birkaç haftamızı birlikte geçireceğiz. vücudun alkol ve uyuşturucudan arınacak. bu süreci rahat ve acısız atlatman için elimizden geleni yapacağız.
edie gözlerini yavaşça kaldırarak terapistine baktı. “yoksa cehennem’de değil miyim?” diye düşündü.
- çok yakında sağlıklı beslenmeye başlayacaksın. vücudun kendini toparlayacak. artık kalbinin bir anda durmasından endişelenmene gerek yok, ne de olsa ölüsün. ama burada kafanın sağlam olması çok önemli. seni buradan sağlıklı düşünme yetini yeniden kazanman çıkarak. sağlam kafa sağlam vücutta bulunduğuna göre...
- buradan çıkmak mı?
- evet, elbette. sonsuza kadar cehennem’de kalacağını düşünmüyordun, değil mi?
- aslında düşünüyordum. burada sonsuza kadar acı çekeceğimden emindim.
- şu anda acı çekiyor musun?
- şey... hayır.
- o halde cehennem hakkında bildiklerini bir kenara bırakalım. başkalarından dinlemek ve gerçek olanı yaşamak çok farklı şeyler. varsayımlara değil, yaşayarak öğrendiklerine tutunman gerekiyor.
- acı çekmeyecek miyim yani?
- buna terapinin ilerleyen zamanlarında döneceğiz. şu anda acı çekmiyor olman yeterli. sonuçta tüm yaşamın birbirini izleyen anlardan oluşur. yaşayabileceğin ise sadece bunlardan bir tanesidir. şimdi yaptığın gibi. geçmiş ve gelecek bizim sonraki aşamalarımız. şimdi detoksuna odaklanalım.
geri çekilme etkileri görülmeye başladığında edie’yi kimyasal bir komaya soktular ve fiziksel acı çekmesini engellediler. edie tekrar uyandığında tertemiz hissediyordu. sanki uyuşturucuların beyninde neden olduğu hasar bile ortadan kalkmış, tüm hücreleri yenilenmişti. her gün terapistiyle konuşuyor, iyileşmek için elinden geleni yapıyordu.
- bu işin stresiyle ilgili değil. daha önce anlattığım gibi, benim sorunlarım çocukluğuma dayanıyor. fuzzy hiçbir zaman sağlıklı bir baba figürü olamadı. düşünsene doktor, fuzzy diye baba mı olur? daha sonra tanıştığım her erkekten beni parasıyla değil, sevgisiyle beslemesini bekledim. biz modeller ciddi bir sevgi açlığı çekeriz, bunu biliyor muydun?
- filmlerde hep öyle gösteriliyor. gia’nın da tek aradığının sevgi olduğunu bir filmde izlemiştim.
- güzel ve medyatik olduğumuz için kimse bizi yatağa atmaktan fazlasını düşünmez. aklımızın ve duygularımızın olduğunu akıllarına getirmezler bile. emin ol, modeller dik yürümekten daha fazlasını yapabilecek akla ve yeteneğe sahip. herkes bizi boş kafalı gördüğü için çözümü alkol ve uyuşturucuda aramamız pek tuhaf olmasa gerek.
- hmm... hiç böyle düşünmemiştim. devam et lütfen.
tedavi bir süre daha devam etti. edie ailesiyle ve andy warhol’la yüzleştirildi. yaşadığı her şeyin geride kaldığını kabullenmeyi başardı. bob dylan’ı bile affetmişti. bob ölüp de onların arasına katıldığı zaman ilk işi onu affettiğini ve onun tarafından bağışlanmayı dilediğini söylemek olacaktı. iyi hissediyordu. çok mutlu olmasa da geçmişini geride bıraktığını ve gelecekte karşılaşacağı her şeyle elinden geldiğince başa çıkabileceğini biliyordu. ayrıca birinen de hoşlanmaya başlamıştı. birlikte uzun yürüyüşlere çıkıyorlar, cehennem’in uçsuz bucaksız manzarasını izlerken hayallerini paylaşıyorlardı.
terapinin son günü gelip çatmıştı. edie doktoruna veda edecek ve cehennem’deki yeni hayatına başlayacaktı. birbirlerine sarıldılar. ancak edie geri çekilmeye çalıştığında doktoru onu bırakmadı. giderek daha sıkı sarılıyor, boynunu ve omuzlarını ısırıyordu. gözlerinde o ana kadar görülmemiş bir pırıltıyla edie’yi divana itti ve aceleyle pantolonunu çıkarmaya başladı. kemerini bir kırbaç gibi kaldırdığı sırada üç çatallı bir mızrak bileğine saplandı ve onu duvara çiviledi.
içeri giren zebani gülüyordu.
- doktor ve hasta ilişkileri konusunda sana gerekli bilgiyi vermiştik sade. fantezilerini hastalarının üzerinde uygulayamayacağını biliyorsun.
- hastalarım dışında kimseyle konuşmama bile izin vermiyorsunuz ki!
- ne bekliyordun ki? buraya cezalandırılmak için getirildin!
edie şaşkındı. doktorunun ona tecavüz etmeye çalışmasının ötesinde, onun da cehennem’de ceza çektiğini öğrenmek büyük bir şoka neden olmuştu.
- edie! bunca zaman doktorunun adını bile sormadın mı? karşındaki adam marquis de sade. sizi izliyor olmasaydık kitaplarında yazdığı her şeyi senin üzerinde de uygulayacaktı. seni iyileştirdiği için onu ödüllendirmek istemedik.
- teşekkür ederim. beni korkunç bir travmadan kurtardınız.
- hala anlamıyorsun, değil mi? seni hiçbir şeyden kurtarmadık. buradan çıktığında aynı şeyleri yaşayacaksın. sonsuza kadar. baban seni yine taciz edecek. andy yine seni kullanacak. ayrıca zebaniler sana aklına gelmeyecek şekillerde işkence edecekler.
- bu kadar tedavinin ne anlamı vardı o halde?!
- modellerin aslında akıllı olduğunu söyleyen sen değilmişsin gibi aptalca sorular soruyorsun edie. ölmüş birini anoreksiadan kurtarmanın ne anlamı olabilir ki? öldükten sonra gerçekten çekilme yaşayabileceğini aklın alıyor mu? ölü birini kimyasal komaya sokup yeniden öldürmenin saçmalığını görmüyor musun?
- ama uyuşturucu yoksunluğunun etkilerini hissetmeye başlamıştım!
- hayır, öyle bir şey olmadı. sade ruhunu buna hazırladı ve sen yaşarken hissetmen gereken şeyleri kafanda kurarak hissediyormuş gibi yaptın. bir çeşit plasebo. tabii işe yaraması için senin de buna inanman gerekiyordu.
- bana yalan söylediniz! hepiniz!
- iblis, "yalanların efendisi" olarak da bilinir. tabii ki sana yalan söyledik. bedenindeki sorunlar sen öldüğünde ortadan kalktı. elimizde sadece ruhun kaldı. onu iyileştirip yeniden acı çekebilecek duruma gelmeni sağlamalıydık, bu yüzden vücudunu iyileştiriyormuş gibi yaptık. şimdi ruhun, yaşarken tahmin bile edemeyeceğin acılarla karşılaşacak. ve sen bunların hepsini hissedeceksin.
zebaniler edie’yi işkenceye götürürken marquis de sade bileğini kurtarmaya çalışıyor ve “en azından izlememe izin verin!” diye ciğerlerini parçalarcasına bağırıyordu.
zebani çıkıp kapıyı kapadıktan sonra biraz daha çırpındı. bileğine saplanan çatalı çıkarmayı başardı ve hemen koşup kapıyı zorladı. açılmıyordu. sonsuza kadar bu odada kalacak ve zevk aldığı hiçbir şeye göz ucuyla bile bakamayacaktı.
iyice sakinleştikten sonra kapının çalındığını duydu. “girin” diyerek sıradaki hastasını içeri aldı. koltuğa oturup boş bakışlarını bileklerindeki kesiklere diken hastasını inceledi. iletişimi kendisinin başlatması gerektiğine karar vererek planı açıklamaya koyuldu.