- anne... "yukarıda allah var" dedikleri zaman bizim üst kattaki komşudan bahsetmiyorlar, di mi?
- hayır tabi. o adamdan allah değil, ancak allahlık olur.
- ben allah'ı düşününce aklıma hep camideki imam geliyor. ama o da allah değil sanırım?
- yok, o da değil.
- ama allah'ı tanıyor, di mi? böyle arkadaşı gibi bir şey gibi sanki?
- aslında hayır. allah hakkında bir şeyler okuyan, sanki onun söylediklerini anlatır gibi konuşan imamlar var. ama onlar allah'ın arkadaşı falan değil, çoğunun hiçbir şeyden haberi yok. hatta kayda değer bir bölümünün cennette bile yeri yok. istersen sana hiçbir zaman cennete giremeyecek bir imamla ilgili bir hikaye anlatabilirim. ne dersin?
- olur!
============
3 haziran 1989... aylar süren bekleyişin ardından cehennem halkı geri sayıma başlamıştı. seyyid ruhullah musavi humeyni, nam-ı diğer ayetullah humeyni cehenneme geliyordu. kendisi olacaklardan habersiz, her şeyi allah için yapmış olmanın gönül rahatlığıyla gözlerini kapamış, milyonlarca müslüman tarafından taşınan tabutuyla son yolculuğuna uğurlanıyordu.
humeyni ilerlerken kafasında ani bir acı hissetti. dönüp baktığında tabuttan düşmüş olduğunu gördü, halkın sevgisi karşısında keyfi yerine geldi. hem allah için çalışmış hem de kestirdiği tüm kellelere rağmen inanılmaz sevilmişti. bu şartlar altında cennete girmesi kaçınılmazdı! yürürken tabanlarına yayılan sıcaklık bile onu rahatsız etmemiş, bunun da cennetin güzelliklerinden biri olduğunu sanmıştı.
ışığa doğru ilerledi. sırat köprüsü'nde trafik biraz yoğundu ama doğru adımları atarak, birkaç kez de sürekli yere baktığı için önünde ilerleyen kişiye çarparak geçmeyi başardı. yeşil çayırlara ulaştığında kafasını kaldırdı, insanlara baktı. herkes oldukça uzun görünüyordu, sanki nba oyuncuları toptan diğer tarafı boylamış gibiydi. ama bu elbette imkansızdı. ne o münafık amerikanlar arasından doğru düzgün müslüman'ın çıkması mümkündü ne de nba'de kadınların bulunması. ama burada bir sürü kadın vardı, hiçbiri de çarşaf giymemişti. hatta... hatta pek bir şey giymedikleri de söylenebilirdi.
kadınlardan biri humeyni'nin boynuna bir sicim bağladı ve çekmeye başladı. başta biraz inat etse de göz hizasında bulunan kalçaların fikrini değiştirmesi uzun sürmedi; kadın önde, imam arkada ilerlemeye başladılar. yürürken çevresine de bakıyor ve şaşkınlığını gizleyemiyordu. insanlar geçit töreni izler gibi toplanmış, amerikan bayraklarını sallıyorlardı. bu ne biçim bir cennetti?! peki ya şeytan amerika'nın burada ne işi vardı?
humeyni bir an amerika konusunda hata yapmış olabileceğini düşündü. ne var ki cennette olmayabileceğini hala hayal bile edemiyordu. ta ki karşısında özgürlük anıtı'nın (humeyni'yi korkutmak için yapılmıştı) omzuna kolunu atmış, keyifle gülümseyen ve yaklaşmasını işaret eden devasa iblis'le karşılaşana kadar. işte o anda dizlerinin bağı çözüldü, yere düşerken acı bir çığlık attı:
MEEEEEEEEE!
humeyni'nin şaşkınlığı korkunun ve üzüntünün önüne geçmişti. neden çığlık atarken koyun sesi çıkarıyordu ve allah kahretsin neden cehennemdeydi?!
- neden cehennemde olduğunu merak ediyorsun sanırım?
humeyni "evet şeytanın dölü allah'ın belası kafir (ve ağzımıza almayacağımız küfürler [ağzımıza kibarlığımız nedeniyle değil, humeyni'nin bazı organlarını da içerdikleri için almıyoruz, yanlış anlaşılmasın])" demeye çalışırken yine sadece "meeeee" diyebildi. neyse ki bizim keçi bu dile de aşinaydı, anlaşmakta zorlanmadılar.
- seni buraya getirmek için çaba göstermedim ruhullah. allah seni yanında istemiyor. yaptıkların yüzünden hiçbir zaman cennete giremeyeceksin.
- ben her şeyi allah için yaptım! senin yargını kabul edecek değilim!
- ben de öyle düşünüyordum. bu yüzden benim yargımı değil, şeriatı kullanacağız. ama senin kendi çıkarlarına uydurduğun şeriatı da değil! şimdi suçlarını okuyorum, yüzün kızarmadan dinleyebilecek misin?
humeyni'nin günahları arasında neler yoktu ki? kendi inançlarını ve hayat görüşlerini savunan insanların ölümüne sebep olmak belki de bunlar arasında en basit olandı. ancak onu en çok şaşırtan, karısını aldatmakla suçlanmak oldu.
- kesinlikle hayır! ben helalim olmayan hiçbir kadına el sürmedim!
- kadın demedim zaten ruhullah. "bir erkek; koyun, inek, deve gibi hayvanlarla seks yapabilir. ancak boşaldıktan sonra hayvanı öldürmelidir. etini kendi köyünün insanlarına satamaz ancak komşu köyde satmasında sorun yoktur." bu sözler sana ait değil mi?
- doğru. ama...
- ama? şu koyunlar... adlarını hatırlıyor musun? birine fatima diyordun galiba? diğeri? hacer? ayşe?
sadece o zaman, eşini aldatmak konusunda yalan söylediği için humeyni kalbinde bir ağırlık hissetti. bir anlık vicdan muhasebesi yerini buldu, aniden gelen pişmanlık sert bakışlarının ardına saklanamadan iblis tarafından farkedildi. böylece humeyni cehennemdeki yerini garantiledi. belki standartlara göre küçük bir meseleydi. ama cehennemde geçireceği süre boyunca bundan ve diğer yaptıklarından ziyadesiyle pişman olması sağlanacaktı. özellikle de zebaniler için özgürlükler ülkesi sayılan cehennemde bir koyun olarak yaşayacağı düşünülürse...
kararın ardından ayetullah humeyni cezasını çekmeye gönderildi, dekorlar toparlandı ve cehennem normal düzenine döndü. iblis özgürlük anıtı'nı bir teşekkür mektubuyla birlikte tanrı'ya gönderdi. yıllardır cehenneme cezayı bu kadar hakeden biri gelmemişti.
============
- ama anne, bu hikayeye göre allah ve şeytan birlikte çalışıyorlar? doğru mu bu?
- bilmiyorum tatlım, buna zamanı gelince kendin karar vereceksin. tıpkı onların varolup olmadıklarına karar vereceğin gibi.